Bir umut taciri tarafından aldatılıp soyulan insanların yaşadığı toplumun bir parçası olarak ,benim bu aldatılmadan payıma düşeni almayıp, bundan acı duymamam mümkün değil.
İletişim çağında yaşıyoruz,her an onlarca bilgi,fikir ve olayın bombardımanına maruz kalıyoruz.
Biz umursamasak da bilinç altı uyarımları sayesinde bilgi akış kanallarımız sürekli açık tutuluyor.
Bazı meslekler var ki sürekli bilgi akışına maruz kalır ve bu bilgi akışı sayesinde varlığını sürdürür.
İşte gazetecilik mesleği de buna en güzel örnektir. Gazeteciler yaşadıkları toplumda cereyan eden güzel olayları alır işler, adeta sarraf edasıyla kuyumcu vitrininde teşhir eder ,haberdar olmamızı sağlar haz ve gurur yaşatırlar.
Gazeteciler bazen de mahallede yangın var yada mahallemizde hırsız var diye bağırarak mahalleliyi uyanık olmaya diri tutmaya çalışır ,bir nevi önleyici tedbir ve erken uyarı sistemi gibi çalışır.
Kriminal verilere baktığımızda toplumda işlenen suçların çoğunun bilgisi ,ya suçu işleyenin dikkatsizliği, yada bir ihbar neticesinde ortaya çıkıyor.
İhbarların genelinde ise ihbar eden kimliğinin saklı olmasını arzu eder. Bu istekte de haklılık payı yok değil.
Hani bir olaya şahit olursunuz kolluk görevlilerine bilgi vermekten çekinirsiniz. Karakol ,ifade,mahkeme aylarca git -gellere maruz kalmak hele hele olayın bir tarafı olmakla karşı karşıya kalmayı göze almak insanı susmakla konuşmak arasında bırakıyor.
Ama vicdan sahibi insan rahat olamıyor.. Bildiğini bir kör kuyuya bağırmaktansa inandığı, güvendiği bir gazeteciye havale ederek hem kendisini susmaya iten bürokrasi yükünden hem de ,taraf olup sıkıntıya düşmekten kurtarır.
Artık gazeteci kamu vicdanı adına taraftır. Sizi yoran sıkıntılar onun mesaisi olmuştur. Sonuna kadar takip eder.!
Demeyi çok isterdim.
İşte bu aralar böyle olmuyor.
Birlik, grup yada kurum içerisinde suç teşkil edebilecek durumların yetkili makamlara duyurulması yada umursamazlığı konusu hep vardır.
Ama kurumlarda çalışan personelin, işlenen suçu bildirmemenin hukuki ve etik kurallar açısından kendilerine sorumluluk yüklediğini bilmesi gerekir.
Her meslek grubu kendi meslektaşlarının gidişatını ,eğilimini bilir.
Örneğin ,bir oto lastik tamircisi arkadaşlarından hangilerinin büyük araçlar,veya iş makinaları yada otomobil lastiği tamirinde yoğunlaştığını bilir.
Şehirdeki eczacılar hangi eczane hangi ilaç depolarıyla çalışıyor,konumu gereği kime daha çok ne tür reçeteler geliyor,ortopedik ve kozmetik ürünleri daha çok kim satıyor bilirler.
Hatta kötü bir alışkanlığımız var,maalesef arkadan arkaya birbirimizin muhasebesini bile yaparız.
Doktorlarda ve hastanelerde de bu durum farklı değil. Velhasılı herkes kim ne yaptığını biliyor.
Bir çok kişinin hastalık bulaşır endişesiyle kovid-19 tanısı konmuş kardeşinden bile selamı sabahı kestiği günlerde o hastanın atıklarını temizleyen sağlık çalışanlarına minnettarlığımızı tekrar tekrar sunmak isterim.
Salgınla birlikte sağlık çalışanlarına özellikle doktorlara olan saygımızın, sevgimizin zirve yaptığı bir dönemde adı
yolsuzluklara,hırsızlıklara karışan yakalandığı hastalıktan dolayı ölümünün kendisine yakın olduğunu bildiği halde bir umuttur deyip kapısına gelen çaresiz insanları dolandıran doktorun elini kolunu sallayarak gezmesi, şu salgın günlerinde canını ortaya koyan doktorlara vefasızlıktır saygısızlıktır.
Basına yansıdığı kadarıyla bilgimiz şu ki, haklarında açılan dava ve soruşturmaların devam ettiği Prof.Dr. Salim Başol Tekin ve dört yada altı eczanenin çaresiz hastaları kullanarak devleti dolandırmalarını ,çete kurup organize bir işin içinde olduklarını yıllardır duyan gören olmamış.!
Aynı çatı altında görev yapan kamu çalışanı ve özlük hakları ve çalışma şartlarından kaynaklı kamu personeli yasa ve yönetmeliklerine tabi olan doktorlar ,asistanlar,hemşireler,başhekim,müdür ve yardımcıları, en önemlisi ikinci kez rektör seçilen sayın ÇOMAKLI hiç mi kulağınıza gelmedi ,hiç mi şüphelenmediniz.?
Sayın ÇOMAKLI yıllara dayalı bu soygunu yargıya ne zaman bildirdiniz?
Soygunun yargıdaki incelenmesi sonucunda çıkan tarihle sizin bu soygunu yargıya intikal ettirdiğiniz tarih arasındaki boşlukta neredeydiniz?
Bu olayın soruşturma süreci hakkında son bir aydır halkı bilgilendirme adına basında herhangi bir habere rastlamadım.
Yüzlerce mağduru ,milyonlarca lira kamu zararının söz konusu olduğu bu olayın haber açısından geçiştirilmemesi ,suçluların gereken cezayı alana kadar takip edilmesi ,kamu vicdanında açtığı hasarı bir nebzede olsa sarması açısından elzemdir.
Hatırlatmakta fayda görüyorum.
Üniversite hastaneleri, faaliyetlerini yürütürken “Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği”ne ek olarak, bazı kurum ve kuruluşlar için çıkarılan kanun ve yönetmelik hükümlerini tabidirler. Bakım, tedavi, hekim-hasta ilişkilerinde diğer hastanelerce uygulanan sağlık mevzuatı hükümleri de aynen uygulanmaktadır.
Üniversite araştırma hastaneleri, “yükseköğretim kurumu” niteliğindedirler. Uygulama ve araştırma merkezi olarak kurulan üniversite araştırma hastaneleri direk rektöre bağlıdır. Dolayısıyla da araştırma hastanelerinin yöneticileri ve kadrosu doğrudan rektör tarafından atanmaktadır.
Atananların bir kısmı 4A Kadrosu yani Devlet memurları kanununa göre çalışırlar ve devlet memuru olarak tanımlanırlar. Bir kısmı ise 4B kadrosu ,bu da Bakanlar kurulunca geçici olarak sözleşme ile çalıştırılmasına karar verilen ve işçi sayılmayan kamu görevlileridir. Kurumun tercihine göre personelle süreli sözleşme yapılıp her yıl veya yeni yönetmelikle 3 yılda bir sözleşme yenilenmektedir.Çalışma şartları 4a kadrosuyla aynı olmakla birlikte, özlük hakları olarak 5510 sayılı sosyal sigortalar kanununa tabi çalışlar.
Ayrıca Sağlık Bakanlığı’na ait kurum ve kuruluşlarla devlet üniversitelerinin ilgili birimlerinin birlikte kullanılması ile işbirliği usül ve esasları hakkındaki yönetmelik 04 Mart 2020 tarihinde resmi gazetede yayımlandı.
Dolayısıyla kamuya ait bir kurumda devletin dolandırılması ve iç içe geçmiş bir çok suçun işlendiği yerde kamu görevlilerinin ve kamu görevi statüsünde çalışanların kurumlarında cereyan eden yolsuzlukları ,suçu kanunen bildirme yükümlülüğü doğuyor.
Türk Ceza Kanununun ilgili maddeleri bu konuda çok açık.
TCK md. 279’a göre kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçunun cezası şu şekildedir:
Sağlık mesleği mensuplarının suçu bildirmemesi suçunun cezası şu şekildedir:
Suç ve ceza bu kadar açıkken kamu vicdanının rahatlatılması adına atılacak adımları dikkatle izlemeye devam edeceğiz.
GÜNDEM
04 Mayıs 2024GÜNDEM
04 Mayıs 2024SPOR
04 Mayıs 2024SAĞLIK
04 Mayıs 2024SAĞLIK
04 Mayıs 2024GÜNDEM
04 Mayıs 2024GÜNDEM
04 Mayıs 2024