Devlet Bahçeli ,yaklaşık 25 yıldır MHP’nin başında bulunuyor.
Geçtiğimiz bu çeyrek asırda Türk siyasetine yön veren ani çıkışlarıyla kendisinden çokça söz ettirdi. Bu çıkışların öyle etkileri oldu ki bir sözüyle Türkiye erken seçime gitti, bir sözüyle koalisyon bozuldu ve yine bir sözüyle hükümet kurulamadı. En son yaptığı ise parlamenter sistemi ortadan kaldırmak oldu.
Bu olayları kısa bir hatırlatmakta fayda var.
Bahçeli 1999 yılında yapılan genel seçimlerde ANAP ve DSP ile kurulan hükümetin Başbakan yardımcılığını yürüttü. Koalisyonun sıkıntılı ilerleyişi terörist başı Öcalan’ın pimi çekilmiş bomba gibi koalisyonun kucağına bırakılması, hükümeti kendi içinde ayrışmaya sürükledi. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in inisiyatif almaktan uzak kalıplar ve kurallar dışına çıkmayan memur edasıyla çalışması ve son olarak Bülent Ecevit’e Anayasa kitapçığını fırlatması koalisyonun sonunu hızlandırdı.
2001 deki krizin derinleşmesiyle bazı esnafların yazar kasa kırma protestoları ve 2002’ye gelindiğinde artık Bülent Ecevit sağlık sorunları nedeniyle neredeyse yürüyemez duruma geldi. Bu durumdayken halen görevden çekilmemesine tepki olarak istifa eden vekiller sayesinde grup sayısı yarıya düştü.
Bu arada Bahçeli 2002 yılı Temmuz ayında bir kurultayda, dört ay sonra seçim yapılması gerektiğini söyledi. Bir hafta sonra koalisyonun üç lideri toplantı yapıp 3 Kasım 2002 tarihinde erken seçime gitme kararını aldılar. Ve böylece Bahçeli’nin bir sözüyle ülke seçime gitti ve kesintisiz yıllarca sürecek AKP siyasetiyle tanıştık.
Bahçeli’yi yine başka bir çıkmazı çözerken görüyoruz.
2007 yılında Anayasa Mahkemesinin cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk turda 367 milletvekilinin bulunması zorunluluğu yönündeki kararı ile cumhurbaşkanlığı seçimi yapılamayınca genel seçime gidildi.
Seçim barajını aşıp Meclis’e giren MHP lideri Bahçeli yaptığı açıklamada, “Eğer konu Anayasa Mahkemesi’nin son kararına göre 367 sayısı açısından değerlendiriliyorsa MHP cumhurbaşkanlığı seçiminde orada olacaktır” çıkışıyla oylamaya katılma kararı alması, Abdullah Gül’e Çankaya Köşkü’nün yolunu açtı.
Ve Abdullah Gül,2007’de 11. Cumhurbaşkanı seçildi.
AK Parti ilk kez 7 Haziran 2015 seçimi sonrası tek başına hükümeti kurma oy oranına erişemedi.
Devlet Bahçeli, daha resmi sonuçlar açıklanmadan, 7 Haziran akşamı kendisinin “hiçbir hükümet formülü içinde olmayacağını” ilan edip, kendilerine “ana muhalefet görevi verilmesini” talep etti.
Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi nedeniyle, dönemin başbakanı ve AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu koalisyon için turlara başladı. Bahçeli, AKP’nin koalisyon teklifini reddedip koalisyon formülleri önerdi. (AKP-HDP , AKP-CHP-HDP ) Tabanın kabul etmeyeceği bu öneriler sanki kasıtlı seçilmiş gibiydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP’ye hükümeti kurma görevi vermemesi dolayısıyla Hükümetin kurulamaması halkta huzursuzluk ve telaşa yol açtı. İstanbul ve Ankara’daki patlamalar ,terör olaylarındaki ani artış tam bir kaos ortamı yaşatmaya başladı .Bu ahvalde havayı çok iyi kullanan Ak Parti, etkin propagandası sayesinde elini güçlendirdi. Seçmen adeta uyardığı Ak Parti’ye tekrar güvenmek zorunda kaldı.
Geçici hükümet kurularak 1 Kasım 2015’te erken seçim kararı alındı.
Güven ortamı isteyen seçmen yüzde 49,5 oyla AKPyi bir kez daha tek başına iktidar yaptı.
Bahçeli 15 Temmuz 2016 tarihinde kalkışma sonrası yaptığı Yenikapı mitinginden Ak Parti hükümetine kayıtsız şartsız hiç bir beklentiye girmeden tam destek vereceğini açıkladı.
Erdoğan cumhurbaşkanı seçilince her konuşmasında başkanlık sisteminin hayata geçirilmesinin sağlayacağı olumlu etkiyi anlatmaya başladı. Başkanlık Sistemi’ne karşı sert tavrını her zeminde dile getiren Bahçeli ,15 Temmuz kalkışmasından sonra fikrini değiştirdi. Kalkışmadan üç ay sonra grup toplantısında yaptığı yine şaşırtan çıkışıyla Erdoğan’a arzu ettiği başkanlık sistemini Meclis’e getirmesi çağrısında bulundu.
Zaten Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle anında yürürlüğe konulan kanunlar yıldırım hızıyla çıkıyordu buna atıfla Bahçeli, “Fiili duruma hukuki boyut kazandırmak gerekiyor” diyerek başkanlık sistemine geçilmesinin ateşini yaktı.
2017’de adının “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” olan bu garip Başkanlık sistemi anayasa değişikliği ile TBMM’den geçti.
Bahçeli oylamada “evet “diyeceğini önceden açıklamıştı. 16 Nisan 2017 halk oylamasıyla da Anayasa değişikliğiyle 51,4 oranıyla kabul edildi.
Anayasa değişikliğinin kabul edilmesinden sonra gündeme erken seçim tartışması girdi.
Devlet Bahçeli, 8 Ocak 2018’de yaptığı basın toplantısında partisinin cumhurbaşkanı adayı göstermeyeceğini ve Erdoğan’ı destekleyeceklerini açıkladı. Önceliğinin yüzde 10 olan seçim barajının düşürülmesi olduğunu söyledi. Ancak Erdoğan’la yaptığı görüşme sonrasında ittifak yapabileceklerini açıkladı ve bunun “cumhur ittifakı” olabileceğini bildirdi. Böylece partilerin isimlerinin oy pusulalarında yer alacağı resmi ittifak düzenlemesi TBMM’de kabul edildi.
Düzenleme, ittifak yapan siyasi partilerden birinin yüzde 10’un üzerinde oy alması halinde “barajı geçmiş sayılacağı” hükmü içerdiği için, Bahçeli partisini TBMM’ye sokmayı da garantilemiş oldu.
Bundan sonra Ak Parti izlediği siyaset ve öncelikleri doğrultusunda çıkaracağı yasalara kayıtsız şartsız evet diyecek bir partner bulmuş oldu.
18 yılda yaşananlar gösterdi ki Devlet Bahçeli’yle ,MHP’nin devlet yönetimine talip olmak gibi bir arzusu yok. Ama ülkücülerin en büyük ideali devleti yönetmektir ,işte burada liderle, yetişmiş kadro ve tabanın hedefleri zıtlık içeriyor. Bu zıtlık derin ayrışmalara ve yetişmiş kadroların tasviye sürecine kadar gitti. Bu sürece yuvadan ayrılma değil atılma demek daha doğru olur.
Bu kopmalar büyük bir küskünler topluluğu oluşturdu. Küskünler içerisinden öyle değerler, lider potansiyeli olan yetişmiş kadrolar vardı ki onlar başka parti kurarak yeni hedefler oluşturdular. Koparıldıkları MHP’den daha çok oy almaya da başladılar.
Bahçeli’nin 1999 yılından 2020 yılına kadarki siyasi çıkışlarından kârlı çıkan MHP’ mi yoksa Ak Parti mi?
Gelinen nokta ; MHP ile Ak Parti ittifakı ,yeni sistemde yüzde 51 oranına ulaşamayacaklarını anladılar.
Ak Parti’nin ve Bahçeli’nin her türlü kalıba soktuğu Meral Akşener’den medet umarak “eve dön ” çağrısında bulunması aslında Ak Parti’nin yırtılan gömleğine yama arama çabasından başka birşey değil.
Ne olurdu nezaketinizi saygınızı yitirmeseydiniz, siyasi ikbalinizi her şeyin üstünde tutmasaydınız.
Sanırım Sayın Meral Akşener Bahçeli’nin çağrısına Erzurumlu Emrah’ın şu dörtlükleriyle cevap verirdi.
Şimdengerü nazlı yare küskünüm
Yıktı hatırımı barışmam gayrı
Alem gelip bana rica ederse
Çevirdim yüzümü görüşmem gayrı
Güzel keklik gibi kafeste olsa
Altın vezni ile cevahir tartsa
Yarim mahşer günü şefaat etse
Giderim mahşere görüşmem gayrı
Bu yıl da Emrahi yarsız kışlasın
Varır isem o yar beni taşlasın
Şimdengerü bildiğini işlesin
Hiç bir umuruna karışmam gayrı
Erzurumlu Emrah
Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın iki defa Cumhurbaşkanı seçilmiş olması, Anayasamız gereği üçüncü defa seçilmesine imkân vermiyor. Tekrar seçilebilmesi için hukuki zemin yok. Anayasa değişikliği ya da ek maddeler konularak çözüme gidilebilmesinin de mümkün olmadığı açık. Buna rağmen yarın bir gün karşımıza şöyle bir çözüm yoluyla çıkarlarsa şaşırmayalım.
Mevcut Parlamenter sistem iki kez cumhurbaşkanı seçilme hakkı tanıyor.
Ama Türkiye artık parlamenter sistemle değil başkanlık sistemiyle yönetiliyor.! Dolayısıyla Sayın Başkan Erdoğan’a başkanlık sisteminde iki kez daha seçime girme ve seçilme hakkı doğmuş oldu.!
Bu tezime olmaz mı yoksa deli zırvası mı diyorsunuz ?
Canınızı sıkmayın olur olur her şey olur. Neler olmadı ki.
GÜNDEM
19 Mayıs 2024GÜNDEM
19 Mayıs 2024SPOR
19 Mayıs 2024SAĞLIK
19 Mayıs 2024SAĞLIK
19 Mayıs 2024GÜNDEM
19 Mayıs 2024GÜNDEM
19 Mayıs 2024