10 Ağustos 2022 Çarşamba
“İslam dini zinayı en büyük haramlardan biri olarak kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi, nesli çürütmesidir. Yılda yüzbinlerce insan gayrimeşru ve nikâhsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HİV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim” demişti bir cuma hutbesinde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş…
Sıra bu konuya gelene kadar o kürsüden konuşacak daha derin yaralarımız var.!
Değil Türkiye’de dünyanın neresine giderseniz gidin bu durumu onaylayıp destek verecek insan bulamazsınız.! Ancak, onların hedef gösterilmesini yanlış bulan çok olacaktır.
Ali Erbaş’ın hutbede halka mücadele çağrısında bulunması, mücadeleye sondan başlamaktır ve yersizdir.!
O günden bu güne ne değişti?
Yersizdi dedim çünkü Diyanet’in lutiliğe ve eşcinselliğe karşı başlatacağı savaşta ilk müttefiği cami cemaati değil hükümetin yetkili organlarıdır…! Kanunlar ve tedbirler alınır, yöntemler belirlenir. RTÜK silbaştan yenilenir, zaman sonra toplumda bilinç oluşur yasak ve günah kavramları anlam kazanır.
İki üç yaşındaki çocuğun susması için anne baba çocuğun eline akıllı telefon tutturup saatlerce oyalanmasını sağlarken o çocuğun nelerle karşılaşabileceğini, beynine nelerin zamansız işleneceğini düşündürecek bilinci ebeveynlere anlatmanız lazım.
Erzurum’da bir söz vardır ” Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü ”
Ali Erbaş’ın Cuma hutbesindeki bu açıklamasına
CMK’dan dolayı her türlü olaya müdahil olma görevi üstlenen baroya bağlı avukatlarda, kanuna aykırı veya mağduriyet gördükleri olaylara karşı hassasiyetleri oluştu.! Görev verilmemiş olsa da duyarsız kalamıyorlar…
Ankara Barosu’nun adeta “deveye niye boynun eğri ” demesiyle ülkemizde de en etkili meslek birliklerinden biri olan Baro seçimleri gündem oluşturmaya başladı.
Asıl konumuza dönelim.
2000 li yıllarda Türkiye’de avukat sayısı 42.000 iken, 2013’te 82.000; 2019 sonunda ise bu sayı 128.000 civarına çıkmış durumda.!
Hemen hemen her ilde açılan hukuk fakülteleri, bu sayıyı artırmaya devam ediyor.
İyi mi oluyor ?
İyiliği şu ki; yükseköğrenim görmüş insan sayısı artıyor.
Sıkıntısı da yok değil. Örneğin; su toprak için rahmettir ama baraj kapaklarını zamansız ve gereğinden fazla açarsak ,ekili alanların sular altında kalmasına, suyu rahmet olmaktan çıkarıp sıkıntı verici bir hal almasına sebep oluruz.! İşte tam da bu zarar noktasından bakınca hukukçuların son durumunu daha net görebiliyoruz.
Ankara’da ve İstanbul’da sohbetlerimiz esnasında konuştuğum avukat ve diğer hukukçu arkadaşlarımdan da yaşadıkları sorunlar hakkında epey bilgi sahibi oldum.
Hukukçuların özellikle baroların kendi içlerinde bir çok sorunla uğraştığını biliyoruz.!
Şöyle ki;
-Savunma ve iddia makamının aynı yerde değil, iddia makamının yargının yanında durmasının yol açtığı psikolojik baskı,
-Bazı yetki ve onayların noterler ve barolar arasında sorun teşkil etmesi,
-Çoğu İl’de avukat enflasyonunun yaşanması ve müvekkil sayısının yetersiz kalması,
-Uluslar arası ve ulusal düzeyde kurumsallaşmış hukuk şirketlerinin karşısında ,hukuk bürosu yada tek başına bir avukat olarak varlık sürdürmenin artık zora girmesi….
-Adli yardım ve CMK (ceza muhakemesi kanunu ) gelirleri de çoğu İl’de ,artan bu sayı karşısında cazibesini yitirme yoluna girmesi..
-Yeni açılan fakültelerde yetişmiş öğretim görevlisi eleman sıkıntısı gibi sorunlar bunlardan başlıcaları.
Bu sıkıntılı sürecin baş aktörü olan Fetö terör örgütünün yol açtığı en büyük yıkım, doğumdan ölüme kadar hayatımızın her alanında etkileşim içinde olduğumuz hukukumuza olmuştur.
Adeta gözü kapalı Adalet Tanrıçası bakire Themis ,bahtı kara Themis oldu…
Fetö terör örgütünün kıskacına düşmüş veya yakın temasta bulunmuş bir çok yetişmiş hakim ve savcının meslekten ihraç edilmesi yada emekliye sevk edilmesi, mukayese yeteneğinden ve deneyimden yoksun bir çok hukuk fakültesi mezunu gençlerin hakim ve savcı olmalarına sebep oldu.!
22 yaşından biraz büyük bu gençlerin bir kısmı aldıkları görevi kariyerlerinde ani bir sıçrama ve şahsi başarıları görüp egoyla yüklenirken, kürsünün ve cübbenin ” ateşten gömlek ” olduğunun henüz farkında bile değiller.
Burada, deneyimli avukatların, savunma makamını temsil etmelerinin yanında, bu gençleri yetiştirmek gibi bir sorumlulukları da doğmuş oldu.
Normal bir durum mu değil ama şartlar ağır ve
konu hassas, adaletten öte köy yok…!
Bu vesileyle Erzurum Barosu seçimlerinde her iki aday kardeşimize de başarılar diliyorum….